Gece Yarısı Sohbeti-2
Üç farklı yazıya başlayıp hepsini taslak olarak sildim sadece on beş dakika içinde. Büyük belirsizliklerin, varılamayan sonuçların ve tatmin etmeyen cümlelerin bulunduğu bir dönemin içinden geçerken "Neyi, nasıl anlatsam?" karmaşasını da ekledim bunların yanına. Biliyorum ki anlatmadıkça, çözülemeyen düğüme bir tane de ben düğüm atıyorum daima. Çözmeye çalıştıkça ise daha fazla düğüm oluyor son zamanlarda da. En son okuduğum kitapta "Zamanı zamana bırakmak lazım, tüm yolların belirginleşmesi için." diye çözüm sunuyordu aslında. Ama insan belirsizlikleri, sonuçsuzlukları ve tatminsizlikleri ne kadar zamana bırakabilir ki?
Zamana bırakmak, anda kalmak ve anı yaşamak. En başından beri binlerce kelimeyle bunu anlatmaya çalışmıştım ama fark ediyorum ki, anlatmak ve uygulamak arasında uçurum oluyormuş gerçekten. Bildiğini uygulayamamak çok büyük aptallıkmış gibi geliyordu karmaşanın en başında fakat sonradan anlıyor ki insan bilmeyi aklıyla gerçekleştirse de uygulama kısmında duygular en büyük etken oluyor hayatta. İnsanın her şeyden kaçabildiğini ya da vazgeçebildiğini çok iyi öğrendim bir süre önce. O dönemin sonrasında yaşadıklarımın ardındansa insanın sadece duygularından ve hislerinden kaçamayacağı oldu özellik o duyguları tetikleyen etkenler hayatındaysa. Düğümlerin oluşmasının en temelindeki sorunun hissetmek olması, insanın kucağına büyük yükler bırakıyor. Yüklerimizin ve önceden yaşadıklarımızın sonucunda edindiğimiz tecrübelerimiz hislerimizle birleştiğinde büyük belirsizliklere sebep olabiliyorlar. Bu durumun sonucunda ne yapılması gerektiği kişiye kalıyor aslında. Ya risk alıp yaşaması gerekiyor ya da hisleri ve yaşadığı çekimi bir kenara bırakıp kaçması. Ve maalesef ki insan genelde kaçmayı tercih ediyor yani anı yaşamamayı. Bir belirsizlik oluşturuyor aslında ikisinin de sonucunda. Kaçmayıp yaşamayı tercih ettiğinde sonucunu bilemiyor, kaçtığındaysa yaşasaydı neler olabileceğini bilemiyor.
Belirsizliklerde kaybolabiliyor insan. Somut bir kayboluş olmasa da kafasında oluşan soru işaretlerinde ve düşüncelerinde kayboluyor. Bu durum sonucunda insan kendi kendine dengesiz olmaya başlayabiliyor. Ne yapması gerektiğinden, hissetmesi gerektiğine kadar karmaşaya düşüyor. Sonucundaysa ruhunu hasta ediyor bana göre. Risk almaktan korktuğu için kendi içine bıraktığı ağır taşlar, taşıyabileceğinden fazla hale gelebiliyor. Tüketiyor insanı. Tükenmek ise artık hissizleşmesine neden oluyor ve bunun sonucundaysa bir sonraki belirsizlikte artık sonuçlarını önemsemiyor. Düşünüyorum da, hissizleşmekten daha iyi olmaz mıydı risk almak? Sanırım bu soruyla veda ediyoruz bu geceye. Çünkü bazen bazı soruların cevaplarının belirsiz kalması da cevabı arama riskine itiyor bizi sevgili okur.
İyi geceler ve hissetmeler.
Kaçmayıp yaşamayı tercih ettiğinde sonucunu bilemiyor, kaçtığındaysa yaşasaydı neler olabileceğini bilemiyor dedin ya, bu sonucu bilebilmesine yardımcı olabilecek bir şey vardır, öngörü. Bu 6 harflik kelimemiz ancak ve ancak deneyimle,yaşamayla,keşfetmeyle olur. Belirsizliklerin en güzel ağrı kesicisi, hayatı kucaklamak ve deneyimlemeyi ‘’tercih etmektir’’. Bir şairin de dediği gibi; ‘’ şu korkuyu çıkar at (gülüm güley gülüm), gürül gürül hayat (gülüm güley gülüm)’’
YanıtlaSilİyi geceler sana da Aylis Uçan..
sevgili biri işte, dediklerinin birçok noktasına katılsam da, her sonucun öngörüsünün doğru çıkmadığını fark etmemiz lazım. kişilere göre şekillenir sonuçlar, öngörülere göre değil… evet, deneyimlemek lazım, dediğin gibi belirsizliklerin en güzel ağrı kesicisidir. Ama unutmamalı ki insan her tercih bir vazgeçiştir sonucunda. Hayat gürül gürül şarkıda da geçtiği gibi, ama bu gürüldeme bazen gürültüye de dönebilir. O yüzden riske girmeli insan…
Sil