Kabulleniş
Büyük inkar dönemlerinin sonunda kabulleniş denilen bir sessiz limana varılıyor, başka bir yola çıkmak için. Belirsizlikleri bir sonuca vardırıp o sonucu inkar ediyor insan işine gelmediğinde. Sonrasındaysa farkına varıyor Hümeyra'nın şarkısındaki gibi "Artık demir almak günü gelmişse zamandan/ Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan". Belirsizlikten başka bir belirsizliğe yol alış var aslında. Arada bir es verilir, o es'tir kabullenişi. İyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı yaşatıldığı kadar kabul etmiştir aslında kendi içinde. Kabulleniş anlarında beklenenden çok daha fazla yanar can. Çünkü ya yaşansaydı ya olsaydı sorularıyla baş başa kalınır bu dönemin içinde. Peki ya cidden yaşansaydı ne olurdu? Yine bir meçhulün kapısını aralıyor işte insan kendine.
Kapattığımızı sandığımız ve aslında fark
etmeden aralık bıraktığımız kapılar var. O kapılar büyük kayıplardır aslında,
bilerek kaybettiğimiz. Hislerimizin dahil olduğu, özümüzde kaldığımız anlardır.
Hissetmekten ve yaşamaktan kaçmak yerine, hala o aralıktan yaşama ihtimalini
dahil eder kişi özüne. Kalbi ile aklı arasında bir savaş vardır o arada ve
kaybeder aklına genelde. "Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada, bazen
kaybetmek en doğru seçimdir. Ve o dünyada en yerinde tercih; vazgeçiştir."
der Necip Fazıl Kısakürek. Vazgeçtiğinde kaybetmiş mi sayılır insan? Yoksa
kendi hayatını mı kazanır? İpince bir çizgi oluşur burada ve o ince çizgi
vazgeçtikten sonra o kişinin ne yaptığıyla alakalıdır. Eğer aynı korkuları ve
kaçmalarıyla devam ediyorsa kaybetmiştir. Daha güçlü, korkusuzca direnme, göze
alma cesaretini topladıysa da içine, bundan büyük zaferi yoktur işte. Bu
zaferden sonra kendi içinde bir Kaybedenler Kulübü'nü oluşturma cesaretini de
yaşamalı kişi kalbinde. "Hiç aradığın şeyi bulduğunda, bulduğun şeyin
aradığın şey olup olmadığına dönüp baktın mı?" sorusuna cevap verebilmeli
filmdeki gibi.
Gerçekleri er geç fark ediyor insan, zamanı
geç oluyor bazen ama görüyor. O anda kabulleniyor işte. Başka bir belirsizliğe
gitmek istemiyor devamındaysa. O sırada işte kendi dünyasının toprağında devam
ediyor hayata. Yabancı toprakları hayatına dahil etmek de istemiyor, o
topraklara gitmekte. Çünkü yaşadığı büyük kabul edişi bir daha yaşamak
istemiyor. Artık göze alıyor her şeyi ve fark ediyor yaşadığı her şeyi. Ne
olduğunu, ne yaşatıldığını ve neleri kabullendiğini. Gerçekleri görüyor. Tokat
gibi yüzüne çarpıyor tabiri caiz ise. Seni kimler aldı demek yerine, kimlere
gitmek istedin diyor insan; bu tokadın sonunda. Bu işte, kabullenişlerin doruk
noktası oluyor. Sonucunda sığamıyorsa da dünyaya bazen, kendi dünyasına ve
toprağına dönüşünü yaşıyor insan daha güçlü kalkacağını hissederek. Tökezlesen
de kalkacak gücün içinde olduğunu unutmaman ve kendi toprağına zor bir
kabullenişle dönmemen dileğiyle sevgili okuyucu. İyi geceler.
Bize kabul ettirenler utansın. Utan littlefungus..
YanıtlaSil