Gece Yarısı
Kelimelerle tarif edilemeyen durumlar, ruhsal ağırlıklar ve ağrılar. Merhaba sevgili yol arkadaşım. Hoş geldin. İçimde bir boşluk hissediyorum bugün. Yabancıyım. Olduğum her şehre, yere ve ana o kadar yabancıyım ki, yoldan geçen herkes daha tanıdık sanki hayatıma. Bir rüyanın içinde gibiyim. Daha çok bir kabus. Karabasanlar basıyor her gün doğuşunda, anlatamıyorum genelde neden olduğunu. Saçmalıklar görüyorum her anda. Gece yarısı çöküyor üstüme her seferinde. Yeni ay doğmadan önce, zifiri karanlık olan o gökyüzü gibiyim. İnancım var gün ışığına ama gücüm olmuyor sabahı beklemeyi. Garip işte. Bir süredir tüm cümleler garip ile bitiyor. Renkler, İstanbul'a uygulanan Hollywood efekti gibi geliyor gözüme. Artık gözlerimin içi parlamıyor eskisi gibi. Değişiyorum, tanıyamıyorum ve ait hissedemiyorum. Gençliğimden istifa ettiğimi hissediyorum sadece. Çabalıyorum ama genelde başarısız oluyorum akşam saatlerinde. İnancım var hala kendime ama işte bazen, bir anda anlatamayacağım o ana dönüyorum. Kendimle bile görüşmek istemiyorum. Yazıp yazıp siliyorum, kağıtlara, deftere ve buraya.
Anladım ki, bazen kelimelerle bile tarif edilemezmiş durumlar, ruhsal ağırlıklar ve ağrılar. Sonra görüyorum, hayatına devam edebilenleri. Düzen değiştiriyorum bende. Evde eşyaların yerini, kendimde saçlarımı, yazıp yazıp sildiğim kelimelerimi. Fayda etmiyor sonra, sabaha bir uyanıyorum, her şey eskisinden daha aynı gözüküyor. İleri doğru gitmeye çabaladıkça geriye dönüyorum. Bir kitap alıyorum elime, bir cümlesi ağrılarımı başlatıyor tekrar. Tam bu cümleleri yazarken elektrikler kesildi. Önceden korkardım karanlıktan. Şimdi sığınağım olmuş, yeni fark ediyorum. Ben güneştim ama galiba gecenin karanlığına dönüşmüşüm.
Yorgunluk, uyuyunca geçen bir şey değil miydi? Neden uyusam da geçmiyor bu his, anlasam da anlamamazlığa geliyorum galiba. Şu anda içimdekileri o kadar aktaramıyorum ki buraya. Son aylarda o kadar çok yazmışım ki bir yerlere, bir şeylere ve birilerine. Anlamını yitirmiş tüm kelimeler. Susuyorum sadece. Duvarlardaki şekilleri, masadaki izleri ezberleyebilirmiş insan, bunları öğrendim son zamanlarda. Bir şarkıya denk geliyorum, saatler geçiyor diğerine atlayabilmek için. Sonra diyorum ki, ne oldu bana. Nasıl oldu bu. İnsan en çok sevgisinden vurulunca gelirmiş bu hale. Bunu anlıyorum. Cümlelerin ağırlığında eziliyorum. Solsun diye baktığım bitki, her yeni yaprak verdiğinde içim sızlıyor. Anlatamıyorum. Tükendiğimi hissediyorum. İçimi görseler, dışımdan verdiğim savaş için gurur duyarlardı diyebiliyorum sadece ve iyiyim diyorum en çok. İyi olmadığım halde. Yorgunum ve bu uyuyarak geçmiyor. Tarifsiz bir ruhsal ağırlık bu. Ağrı hafifliyor bazen ama ağırlık asla geçmiyormuş. İnsanlar zamansız değil ağırlıklar zamansızmış. Bunu öğreniyorum günden güne. Ah bir de, en ağır yük umutmuş. Bile bile lades olmanın getirdiği ağırlık tarif edilemezmiş. İnsan, bir şiir kitabında sıkışıp kalırmış. Bir kurabiyeyi bir daha yapamazmış ve insan en çok, acılarıyla şakalaşabilirmiş. Dışarıdan bakınca gözükmezmiş yaralar. Bunu öğreniyorum.
Ben kalabalık masaların insanıyım derdim daima. Ben yalnızlığın insanı olmuşum. Anlamıyorum artık, anlam vermeye de çalışmıyorum daha fazla. Gelmek isteyen öğrendim ki gelirmiş. İki kişi başlayan savaşlar tek kişi bitermiş. Çok şey olmuş, aşamamışım. Benden ben çıkınca sıfır kalırmış da, ben dışında çıkanlardan sonra ne kaldı onu da bilmiyorum.
Merhaba sevgili yol arkadaşım. Sana nasılsın diye sormamışım bugün. Sen nasılsın? Ben garip hissediyorum işte. Kelimelerle tarif edilemeyen durumlar, ruhsal ağırlıklar ve ağrılar var bugün kucağımda. Anlatmak istediğim çok şey var ama anlatmak istediğim yok. İçimde en büyük savaşlardan biri var ve karşımda bir düşmanım yok. Galiba en garip hissettiren şeylerden biri bu. Biraz ses kayıtlarım var belki yazarak anlatamam diye kaydettiklerim ve bir de içlerinde ses titremelerim var. An'larım var bir de artık sadece anıdan ibaret olanlarım. Bir doğum günü dileğim var, bile bile lades olduğum. Sen nasılsın? Görüşürüz sevgili yol arkadaşım, umarım..
Aylis
Yorumlar
Yorum Gönder