Anlatışlar, Konuşmalar ve Konuşulamayanlar
Merhaba yol arkadaşım. Gece Yarısı Fark Edişleri'nde tekrar buluşmamızın namına bu şarkıyı aç ve bir kadeh kırmızı şarap koy hadi kendine.
Bir süredir konuşmaya dahi mecalim yoktu kendimle, seninle, biriyle. Hevesim yoktu, tadım hiç yoktu. Tuzluydum. O kadar tuzluydum ki, Atlas Okyanusu halt ederdi yanımda. Şimdi var mı bir tadım, bilmiyorum. Fakat, sana anlatacaklarım var.
Yine bir soru düştü aklıma. İnsanlar derler ya, "ne idim, ne oldum?" diye. Ben bugün "ne idim?" kısmında takılı kaldım sorunun. İşin aslı, bu soru hiç çalışmadığım bir yerden düştü aklıma. Çok konuşkandım, kendimle ilgili en net bildiğim kısım buydu galiba. İlgimi çeken bir konu olduğunda, saatlerce konuşurdum.
Ben, anlatıştım. Hikaye anlatırmışçasına sürekli anlatırdım. Sonra bir gün, anlatacaklarım değil de anlatma isteğim bitti. Çünkü konuştukça sadece anlaşılmak istediğimi fark ettim. Baktım ki, insanlara ne kadar anlatırsan anlat, istedikleri gibi anlamaya devam ediyorlar. Sen ise sadece kanatları ıslanmış bir kuş gibi çırpındığınla kalıyorsun. Sonra sustum, o kadar derin sustum ki, anlamak isteyene bile anlatmadım kendimi. Gerek görmedim. Çünkü insan, tekrar tekrar aynı noktadan kırılınca derin bir sessizlikle, sadece kendim anlayayım kendimi diyormuş. Ben kendimi anlamaya çalıştım bu sürede. Sustuğum, yazmadığım, konuşmalar ve konuşulamayanlar arasında gidip geldiğim aralıkta ne istediğimi anlamaya çalıştım. Sonra, Camus ile karşılaştım: "Hayatımda ilk kez, insanlar arasında bir anlam aramaktan vazgeçtim. Bu, bana özgürlük getirdi."
Baktım ki, konu insanlar değildi ve komiktir ki, konu ben de değildim. Temel şey, hislerdi. Ben, hislerimi anlatmıştım daima. İyi kötü, doğru yanlış, gerçek sahte bilmeden, anlayamadan sadece anlatmaya çalışmıştım onları. Mutluluk, öfke ya da korku fark etmeksizin, daha sindiremeden paylaşmaya açıktım. Bu bir getiri değildi. O kadar büyük bir götürüydü ki aksine, sadece yorgun çıkmıştım. Artık, konuşulamayanların konuşulma vaktiydi. Kucağımda sayfalarca dolu anlatışlarım var sana. Sadece, eskisi gibi artık kuş değil, ıslanmasına sebep olarak su oldum. Birileri için değil, kendim istediğim için anlatıyorum hislerimi. Bazen ise, karşılığında kırılacağımı bildiğim için susuyorum. Çünkü öğrendim ki, tek taraflı çaba hiçbir şey için yeterli değilmiş. Anlaşılmak ve anlamak için bazen çığlıklar atmak yerine, derin bir sessizlik çözüm olabiliyormuş.
Sana en son "varlar ve var olanlar" demiştim. Ve eklemiştim; "Denge var özlerinde. Özü hissetmek var. Özü hissedebilmek için çabalamak var." Ben kendi özüm için gösterdim tüm çabamı. Bundan sonra, anlatır mıyım eskisi gibi hislerimi, bilmiyorum. Tek bildiğim, anlatırsam bile bunu anlaşılmak için değil sadece kendim istediğim için yapacak olduğum. Çünkü, insanlar arasında anlam ararken kendi anlamımı kaybettiğimi öğrendim.
Ne idim sorusuna net bir cevabımın asla olmayacağını biliyorum. Çünkü olduğum her hal için "buydum ve buyum" diyebiliyorum. İşte sevgili okur, altı ay, yüzseksen gün, dörtbinüçyüzyirmi saat ve belki de daha fazlası. Devinimimin devam ettiği, her yeni gün kararlarımın başka yollara ilerlediği o gecelerden birindeyiz. Artık hem konuşmalarım hem de konuşulamayanlarım var. Umarım bu yolda, ikimizin de konuşulamayanların da konuşulabildiği anları olur. İyi geceler sevgili gece yarısı fark edişleri okurları. Devinimlerinizin, anlatışlarınızın sonsuza dek sürmesi dileği ile.
İyi geceler sevgili yol arkadaşım ,
YanıtlaSilAnlaşılmak …
Belki de anlaşılmak için konuşma arzumuz, bir anlam arayışında yanılgıya düştüğümüz noktadır. Çünkü bazen sessizlik, seslerin en gürültülüsü olabilir.
Peki benden sana soru her şeyi bilip de hiç bir şeyi bilmeyişimize ne yorum yapmak istersin ?
Sevgili Schuzthelm, bunu cevaplamak için durmam gerekti bir süre. Sessizlik ve gürültü. Sorunun cevabı, ilk söylediğin kısımda gizli bence. Bazı büyük yanılgılar, bakmak ve görmek arasındaki o ince çizgiyi kaybedişimiz, gizlediğimiz narsistliklerimiz dışarıya karşı olmayan ama içimizde büyük gürültülere sebep olan şeylerin temelinde olarak görüyorum ben. Sancılar ve sanrılardan ibaret kalıyor bir çok şey sonuçta. O yüzden bazen sessizlik, seslerin en gürültülüsü oluyor hikayenin hangi kısmında olduğuna bağlı olarak.
YanıtlaSil