Gece Yarısı Sohbeti-3

    Yine neden verdiğimi bilmediğim uzun bir arayla geri geldim "Gece Yarısı Sohbetleri"ne. Bu gece spesifik bir konum yok, bazı atıflarım ve alıntılarım var kucağımda sadece. Hepimiz için zor bir dönemden geçtik. Kimsenin artık kendisini mental olarak tam hissettiğini düşünmüyorum, ben de kendimi hissedemiyorum çünkü. Bildiğim tek şey şu ki, bir akış var. Nehir misali akıyor an'lar. O an şanslı olanlar nehirdeki tahta parçalarını buluyor, tutunuyor onlara, akıntıda yüzerek ilerliyorlar. Diğerlerimiz ise bir anda nehirde cebelleşirken buluyor kendini; deniyor, deniyor ve deniyor. Yorgun düştükleri ve şans yüzlerine gülmediği an nehrin dibinde buluyorlar kendilerini. O an'larını başkaları fark ettiklerinde bazen tek yapılması gereken bir el uzatılmasıyken, "ya bizi de çekerse dibe?" diye düşünerek kaçıyorlar istemeden. İşte burada başlıyor bencillik, vurdumduymazlık ve kırılmalar.
    
    Bağımsız yazıyorum buraya, cümlenin ardı arkasını düşünmüyorum. Çünkü bazen insanın düşünceleri de bağımsız oluyor birbirinden. Geçen gece kendimle otururken eski yazılarımı gözden geçirdim ve bir tanesi yazdığım günden beri hala ve hala aynı hissettiğimi fark ettirdi bana. Çarpıntılar ve Çırpınışlar 'da kendime ayna tutmuşum ben. Ne gariptir ki o griliğin, bulutların, çarpıntıların ve daha nicesinin temelinde hayatıma dokunan insanların sebep olduğunu sanıyordum. Sanrılar, yargılardan ibarettir ve yargılar cam kırıkları gibidir. Tehlikeli Oyunlar'da Oğuz Atay'ın betimlemesi giriyor işte tam burada devreye: "Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun?". Hayatımdaki bulutların sebebi birileri değilmiş, biriymiş ve o kişi benmişim. Kendisini anlamaya çalışmayan biri karşısındakileri anlamaya çalıştığında düşünceleri cidden cam kırıkları oluyormuş. Ardındansa can kırıklarına dönüşüyormuş.

    Yaşayamadığımız ya da daha doğrusu istediğimiz gibi ilerlemeyen anlarımız var. Son dakika golleri yediğimiz, şok olduğumuz ve karşımızdaki için kendimizden ödün verdiğimiz. Ben bunların hiçbirinden pişmanlık duymadım. Aksine, üzerinden zaman geçtikçe de "İyi ki böyle olmuş" diyebildim. Bazı noktalarda kendimle çeliştim, kendimi arka plana attım hatta büyük konuştuklarımı gerçekleştirdim. Bazıları hataydı, bazıları benim o an kendi kendimi görmezden gelmemden dolayı oldu ve iyi ki de oldu. Yediğimiz o son dakika golleri bizi biz yaptı. Sayelerinde olgunlaştım. Hatalar yapmadan, yanlış kararlar almadan devam etmezmiş hayat. Bunu öğrendim bu sayede. Dersler aldım, yaşayarak deneyimledim ve ben oldum. Yolumun sonunda idealim olan ve hayallerimde oluşturduğum hayatımda da olabilirim, 30-40 kedimle beraber yaşlanan o teyzelerden de. Vakit ne gösterir asla bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu bir tükenmişlik durumu değil. Özellikle hikayeleri hep mutlu sonla biteceğine inanan hatta emin olan insanlar için. Tek önerim, yalandan söylenen ya da sonradan öyle olduğunu anladığınız sözlere inanmayın. Çünkü suç söyleyende ya da hissettirende değil sizdedir bu saatten sonra. İnanmak kendi seçiminizdi ve inanmak daima benim seçimim oldu. Fakat öğrendim ve öğretildim. 

    Tam bu noktalarda rahatça da durumu kabullenebilirsiniz ya da ansızın duvara da çarpabilirsiniz. Gerçeği söylemek gerekirse ikisini de hissettim ben. Çok hızlı bir kabulleniş geçirdim ve sonrasında başka şeylerin de eklenmesiyle o duvara çarpışı da yaşadım. İnsan daima dimdik duramaz. Durmamalı da bence zaten. Hislerinden korkan, bahaneleri ya da sebepleri olan insanların da yıkılması gerekir. Çünkü sonrasında ayaklanış ve kendine geliş bambaşka olacaktır. Tekrar hisseder insan, tekrar toparlanır. Çünkü anlar anılara dönüşür iyi ya da kötü olarak. Önemli olan hem o an'ı o anda yaşamaktır hem de anıya dönüştüğünde ders çıkartmaktır.

    Bugünlük bu kadar sevgili okuyucu. Yolculuğuma eşlik ettiğin için teşekkür ederim. Sana tek tavsiyem, kendime de aslında hep söylediğim bir şey olacak. Kaçma, yaşa ve hisset. An'da kalabilmeniz, anılarınızda yaşamamanız dileğiyle.

Yorumlar

  1. Meğerse çıkmazdaymışım haberim yokmuş.
    Uyumaya gidiyorum diye kendimi avuttuğum sayısını bilmediğim gecelerde ben haykıra haykıra susarken senin belki için çok ferah gönlün çok rahattı.
    Vücudumda ve beynimin içinde bana hatıra bıraktığın her bir yaradan bir gün mutlaka hesap soracak yaradan.
    Kendi içimde ki kurtarılmış bölgelerde yarım kalan bütün devrimlerimden dolayı senden çok alacağım var,kabardı alacak listem mizan defteri gün yüzüne çıktığında benim eriyişimi uzaktan izlediğin gibi ben de senin hıçkıra hıçkıra ağlayışını izleyip cıgaramı soğuta soğuta keyifle içeceğim inanmadığım sevdana and olsun ✌️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gece Yarısı Sohbeti-6

Anlatışlar, Konuşmalar ve Konuşulamayanlar

Yirmi Üç